HİÇBİR ŞEY ESKİSİ GİBİ OLMAYACAK
Son yıllarda bir yöreye özgü mutfağı ve yemekleri keşfetme içgüdüsü, yöresel mutfaklara olan ilgiyi artırmaktadır. Özellikle yöresel mutfağın çeşitliliği ve zenginliği, turistlerin destinasyon tercihlerinde doğrudan belirleyici olabilmektedir. Çünkü insanlar, bir yörenin; mutfak kültürünü, yiyecek ve içeceklerini, yöresel ürünlerini, pişirme tekniklerini, araç-gereç kullanımını yerinde görmek ve deneyimlemek istemektedir. Dolayısıyla gastronomi turizmi çatısı altında yemek ve kültürün birlikte sunulmasına fırsat sağlayan yöresel mutfaklar, turizm pazarlamasında önemli bir avantaj oluşturarak sosyal, ekonomik, politik açıdan destinasyonların gelişmesine önemli katkılar sağlamaktadır.
HİÇBİR ŞEY ESKİSİ GİBİ OLMAYACAK
6 Şubat 2023’den itibaren milletçe henüz kendimize gelemedik. Biliyoruz artık “hiçbir şey eskisi gibi olmayacak”. İşte sihirli deyim “hiçbir şey eskisi gibi olmayacak!” Depremin yaşattığı deneyimler açısından bu deyimin iki yönü var: Birincisi 6 Şubat 2023’e kadar yapmış olduğumuz hataları bir daha tekrarlamamak, ikincisi yaşadığımız ruhsal ve duygusal tecrübelerin aradan ne kadar zaman geçerse geçsin benliğimizin derinliklerinde yaşayacak olmasıdır.
Hiçbir şey eskisi gibi olmayacak deyiminin ikinci boyutuna ilişkin en ufak bir şüphem yok. Çünkü 1999 Marmara Depreminde yaşadıklarımız toplumsal bilinçaltımızda hala varlığını devam ettirmektedir. 1999 Marmara Depreminde 20 yaşındaydım. 17 Ağustos sabahında uyandığımda televizyonlar son dakika deprem haberlerini geçiyor ve henüz hiç kimse tam olarak nelerin ne boyutta yaşandığına dair tek bir fikri yoktu. İletişimde en çok kullanılan ve tercih edilen ev telefon hatları çökmüş ve o zamanın GSM teknolojisi ise bu karmaşada iletişim kurma işlevini yerine getirmekten çok uzaktı. Bu nedenle belirsizlik bir günlerce sürmüştü. İstanbul’da, Kocaeli’nde, Bursa’da, Yalova’da yaşayan yakınlarımız ve tanıdıklarımızdan günlerce haber alamamıştık. Her nerede 1999 rakamını görsem çaresizlik ve acı duyguları hemen zihnimde yer eder. Demem o ki, hiçbirimiz 1999 Marmara Depreminin neden olduğu acıyı, kaosu, üzüntüyü, matemi unutmuş değiliz. Yıl 2023’e geldiğimizde ise sosyal medya teknolojileri ve internet devrimi, Maraş Depreminin neden olduğu yıkımı, acıyı, çaresizliği, üzüntüyü avucumuzun içine kadar getirdi. Bu nedenle Maraş Depreminin ortaya çıkardığı duygusal etki ve izler sanki ben de daha derine indi. Hepimizin için aynı durum geçerlidir. Artık hepimiz biliyoruz ki hiçbirimiz için duygusal anlamda 6 Şubat 2023 öncesi gibi olmayacak!
Gelgelelim beni esas endişelendiren ikinci boyuta. Hiçbir şey eskisi gibi olmayacak deyiminin ikinci boyutu, 6 Şubat 2023’e kadar yaptığımız hataları gelecek te bir daha yapmamaya işaret etmektedir. Zihinsel ve davranış şekillerimizin 6 Şubat 2023’den sonra keskin bir şekilde değişeceği konusunda şüphelerim var. Çünkü 1999 Marmara Depreminden sonra gerçekleşen süreç maalesef beni gelecek noktasında pek de ümitvar etmiyor. 1999 Marmara Depreminin hemen akabinde deprem ile ilgili ulusal seferberlik ilan ettik, imar ve inşaat ile ilgili yönetmelikleri değiştirdik, gelecekte olabilecek depremlere mali anlamda daha iyi hazırlıklı olalım diye deprem vergisini getirdik, yapı denetim işini belediyelerden alıp özel yapı denetim firmalarına verdik, hatta çocuklarda deprem ve depreme hazırlık bilincini filizlendirmek için zamanın Kandilli Rasathanesi Müdürü rahmetli Ahmet Mete IŞIKARA’ya deprem dede unvanını verdik. Hatta, nasıl ki takvim için Hz. İsa Peygamberin doğumunu milat kabul ediyorsak 17 Ağustos 1999’u deprem için öyle milat kabul ettik. Ne acıdır ki, 17 Ağustos 1999 tarihinin milat özelliği zaman geçtikçe solmaya başladı. Bunun sonucunda her ne kadar içimizdeki deprem acısı var olmaya devam etse de zihnimiz ve davranışlarımız bir anda bu milatın öncesine dönmüştü. Sanki hiç deprem riski olmayan bir ülkede yaşıyormuş gibi davranmaya başladık. Aslında doğa bizi 2003 Bingöl Depremi, 2011 Ekim ve Kasım Van Depremleri, 2020 Elazığ Depremi ile dört defa uyardı.
Maraş Depremi daha feci hakikate dair bir hatırlatmada bulundu. Bu hakikatin adı, deprem doğa olayına karşı idari yapılanmamız ve müdahale kapasitemizin daha da geriye gitmesidir. 1999 Marmara Depreminde koordinasyonsuzluk ve plansızlık yaşanmıştı ama bu kadarı da yaşanmamıştı! Belki de Marmara Depreminin etki alanı ile Maraş Depreminin etki alanında kıyas kabul etmeyecek kadar fark var. Maraş Depremi coğrafi anlamda çok daha geniş alanı etkiledi. Buna ek olarak Maraş Depreminin Richter Ölçeğindeki büyüklüğü Marmara Depremine göre daha fazlaydı. Belki de bu fark bu duruma yol açmış olabilir. Ancak her iki depremin etkilediği nüfus ve konut sayısını göz önüne aldığımızda Marmara Depremi daha büyük olabilir. Çünkü Marmara Depreminin etkilediği bölge ülkemizin nüfus yoğunluğu açısından en kalabalık bölgesidir. Bu sonuca da düz mantıkla vardım bu nedenle hatalı da olabilirim. Fakat Maraş Depreminin etki alanının coğrafi anlamda ve Richter Ölçeğindeki büyüklüğü 1999 Marmara Depremini yaşamış bir devlet organizasyonunun başarısızlığına gerekçe olamaz.
1999 Marmara Depreminden sonra 1958 yılında kurulan Sivil Savunma Teşkilat Müdürlüğünü 2009 kaldırıldı, bütün yetki ve görevleri Afet Acil İşler Durum Yönetimi Başkanlığına (AFAD) verildi. Sivil Savunma Teşkilatının halefi yani devamı olan AFAD’ın depreme karşı gerekli reaksiyonu zamanında ve etkili olarak gösterememiştir. 1868 yılında kurulan ve Osmanlı İmparatorluğundan bize miras kalan Kızılay’ın iyi bir organizasyon ile deprem bölgesindeki vatandaşlarımıza gerekli yardımları zamanında ulaştırmada çok büyük zorluklar yaşamıştır.
Umarım gerek AFAD gerekse de Kızılay’ımız gerekli dersleri çıkarmış olsun, bilim insanlarının yıllardır uyardığı olası bir İstanbul Depremine gerekli hazırlıkları yapsın. AFAD’ın hazırlıkları 12 Kasım 2022’de tüm yurt sathında yapılan ve parolası “çök-kapan-tutun” olan mış gibi tatbikatlarla sınırlı kalmasın. Yer altından deprem fayları fışkıran ve olağanüstü deprem gerçeğinin üzerinde yaşayan ülkemiz için 7500 kişiden oluşan AFAD’ın Maraş Depremine hazırlıksız ve yetersiz kalacağı çok barizdi. Hiçbir şey eskisi gibi olmasın ve AFAD’ın kadrosu alanında uzman ve liyakat sahibi kişiler ile daha da genişletilsin ve daha fazla ödenek tahsisi yapılsın. Tüm il ve ilçe belediyelerimiz ile Çevre ve Şehircilik Bakanlığı arasında hukuki ve pratik eşgüdüm sağlansın. Bundan sonra yapılacak tüm inşaatlar bu eşgüdümün denetiminden geçsin. Kızılay’ımız ise kamuoyundaki güvensizlik algısını bertaraf etsin, olası İstanbul Depreminde yardımların, lojistik desteklerin nasıl ulaştırılacağı konusunda tüm planlama ve hazırlıklarını yapsın. Kızılay’ımız, AFAD, belediyeler ve Çevre ve Şehircilik Bakanlığı için hiçbir şey eskisi olmasın!
Maraş Depreminin yarattığı acı ve keder (üzüntü ve çaresizlik duygularının birleşimi olan bir duygu) gerek toplumsal bilinçaltımızda gerekse de bireysel vicdanlarımızda hep var olacaktır. Maraş Depremi bizim için çok acı ve yıkımdır. Fakat olası bir İstanbul Depreminin fiziki, ekonomik, insan sayısı, jeopolitik yıkımları Maraş Depreminden daha kötü olacaktır. “Doğada en kötü diye bir şey yoktur hep daha kötüsü vardır” ilkesi doğrultusunda ve “hiçbir şey eskisi gibi olmayacak” anlayışıyla gerekli hazırlıkları yapmamız gerekiyor. Hem de hemen!
0 Yorum