AK PARTİDE FETRET DEVRİ
Ak Parti uzun zamandır " Fetret Devri yaşıyor. Bu devir ne yazık ki AK Partinin " Ustalık Dönemi " ile başladı. Yani 2011 yılından sonra...
AK PARTİDE FETRET DEVRİ
Ak Parti uzun zamandır " Fetret Devri yaşıyor.
Bu devir ne yazık ki AK Partinin " Ustalık Dönemi " ile başladı. Yani 2011 yılından sonra...
Bu dönem askeri vesayetin sona erdiği, FETÖ kadrolarının gücünün yargı ve bürokrasi içinde tavan yaptığı ve FETÖ'nün sosyal ve ekonomik gücünün doruğunda olduğu bir döneme rastlıyor.
Sonrası malûm... Önce FETÖ'nün 17-25 Aralık yargı operasyonu ve 7 Haziran 2015 seçimlerinde Ak Partinin iktidarı kaybetmesi ve ardından kurulan AK PARTI- MHP örtülü koalisyonu...
Her ne kadar 7 Haziran- 3 Kasım 2015 tarihleri arasındaki kısa dönem hariç Ak Parti tek başına ülkeyi yönetmesine rağmen ne yazık ki durumu idare etmekle yetindi.
17-25 Aralık 2013 tarihinden sonra FETÖ'nün terör örgütü olarak kabul edilmesine rağmen gerek bürokrasi gerekse silahlı kuvvetler içinde bu örgüt ile yeterince mücadele edilmemesi nedeniyle ne yazık ki FETÖ'nün 15 Temmuz darbe girişimine maruz kaldık.
Ak Parti içinde 15 Temmuz tarihine kadar FETÖ'nün terör örgütü olduğuna inanmayanlar, Pensilvanya'ya gidip FETÖ elebaşısı ile fotoğraf çektirip poz verenler bugün de yine baştacı edilmeye devam ediliyor.
Bir şekilde geçmişte FETÖ'nün gazabına uğrayan kesimler dışlanıyor ve küstürülüyor.
Sanki onlar olmazsa Ak Parti iktidar olamazmış gibi cemaat ve tarikatlara siyâset ve bürokraside büyük kıymet veriliyor. Hatta AK Partinin karşısında yıllardan beri siyasi mücadele veren cemaat ve tarikatlar dahi hoşgörü ile himaye görüyor.
Bu durum toplumun büyük bir çoğunluğunda tepki ile karşılanıyor ve seçmenin Ak Partiden uzaklaşmasına neden oluyor.
Cumhurbaşkanlığı sistemine geçilmesinden sonra devlet bürokrasisi daha verimsiz bir şekilde çalışmaya başladı.
Özellikle ekonomi ile ilgili en önemli kurumların yönetiminde hiçbir sorumluluğu olmayan " Cumhurbaşkan Danışmanları " etkili oluyor.
Bunun en olumsuz sonucunu Merkez Bankası Başkanı Naci Ağbal'ın gereksiz yere görevden alınması ve yerine bu konuda hiçbir tecrübesi olmayan Şahap Kavcıoğlu'nun getirilmesi ile gördük.
Herşey yolunda giderken yapılan bu değişikliğin sonucu yüksek enflasyon ve ekonomide bütün dengelerin bozulması oldu.
Sonuçta yine başa dönüldü. Gönülsüz olmasına rağmen ekonominin başına " Ortodoks " politikaları savunan Mehmet Şimşek getirildi.
Ama Külliyedeki bu danışmanlar hem görevlerini sürdürmeye hem de bir kaç yerde yönetim kurulu üyeliği yapmaya devam ediyor.
Ekonomide yapılan politika değişikliği ile çok kolay geçecek bir seçim gereksiz yere riske sokuldu.
Özetle ülkeyi daha ileriye taşıyacak reformlar yapılmazsa geriye gidiş başlar. Ne yazık ki bugün bu süreç yaşanıyor. Geriye gidişin nedenleri araştırılıp çözüm bulmak yerine bakanlıklarda, bürokraside, teşkilatlarda yapılan değişikliklerle soruna çözüm aranmaya çalışılıyor.
Sonuçta birbirleriyle ortak paydası sadece iktidar sofrasından pay kapmak olan muhalefetin ve bu muhalefetin Cumhurbaşkanı olmak için sofradan herkese pay dağıtan zayıf adayı sayesinde son derece zor bir seçim kazanıldı.
Ama burada bir konuyu gözden kaçırmamak gerekir. Cumhur ittifakı parti olarak genişlemesine rağmen Sayın Cumhurbaşkanı Erdoğan ilk turda seçilmek için yeterli oyu alamadı. Ak Parti ise milletvekili seçimlerinde % 35 oy aldı.
Aslında 2015 seçimlerinden bu yana yapılan bütün seçimlerde seçmen Ak Partiye surekli uyarıda bulunuyor.
Seçmen en son uyarıyı 2019 mahalli seçimlerinde yapmıştı. Her seçimden sonra Sayın Başkan R. Tayyip Erdoğan " gerekli uyarıyı aldık " diyor. Ama sorun doğru teşhis edilmediğinden gereken önlemler alınamıyor.
Seçimlerde alınan olumsuz sonuçların faturası ya teşkilatlara yada milletvekilerine ve yerel yönetimlere fatura ediliyor.
Son seçimlerde de basına yansıyan duyumlara göre Genel Merkez teşkilatına ve taşra teşkilatlarına fatura edilmiş. Bu nedenle olağanüstü kongreye gidilerek genel merkez yöneticileri ve il teşkilatları değişecek ve sorun çözülecek.
Gene YANLIŞ TEŞHİS...
0 Yorum